Günümüzün dijital dünyasında en büyük problem ne diye sorsalar içerik diye yanıtlarız. Halbuki asıl problem nitelikli içerik üretimi. Peki var olan içeriği iyileştirmenin daha doğrusu içeriği nitelikli hale getirmenin bir formülü var mı?
Bugün haber portallarını, edebiyat sitelerini, sektör dergilerini, kişisel blogları, kişisel web sitelerini veya magazin, sağlık, tarih vb. gibi daha özel konularda içerik üreten kategorisel web sitelerini, kurumsal blogları, belli bir konuya odaklanmış tematik siteleri, e-ticaret ürün açıklamalarını, ajans bloglarını vs. incelediğinizde ziyaretçiyi / kullanıcıyı / müşteriyi sitede tutmak adına absürt paylaşımlar yapıldığını görürsünüz. Diğer bir ifadeyle nicelik olarak ortada çok sayıda içerik var, ama nitelik anlamında çoğu içerik üreticisi ve mecra sınıfta kalmış durumdadır.
Peki ama neden?
Böyle İçerik Olmaz
Normalde 1 paragrafı geçmeyecek ve gündelik yaşamda asla okuyucunun işine yaramayacak olan dolayısıyla da insanın entelektüel altyapısını beslemeyecek olan içeriği / haberi, Google’dan 20-30 adet görsel indirip art arda sıralayarak paylaşanlar içerik ürettiğini daha doğrusu trafik kazandığını zannediyor.
Bunu daha çok ana akım medya diye tabir edilen medya kuruluşlarının internet siteleri yapıyor. Ama haklarını yemeyelim kullanıcı hemen çıkmasın diye zahmet buyurup o alakasız resimlerin altına birkaç cümle metin yazmayı da ihmal etmiyorlar.
Evet, şimdi sormak istiyorum;
bunun neresi habercilik?
neresi bloggerlık?
neresi yayıncılık?
neresi içerik üreticiliği?
neresi bilgi aktarımı?
Böyle bir içerik üretimi anlayışı yok. Olmamalı. Ama var ve oluyor! Aslında iyi ki de oluyor. Çünkü bu durum aynı zamanda içerikte niteliğin neden önemli olduğunu da gösteriyor.
Nitelikli İçerik Üretimi Önemli Çünkü
Biraz önce belirttiğim şekilde yayınlanmış olan olta içerikler sosyal medyada ilgi uyandıracak biçimde paylaşıldığı için insanlar o bağlantıya ister istemez tıklıyorlar. Dolayısıyla da en az 3 – 4 dakikalarını o sitede harcamak durumunda kalıyorlar. Zira paylaşımda dikkat çekilen, daha doğrusu vurgulanan habere bir türlü ulaşılmıyor.
Kısacası kullanıcı o detaya ulaşabilmek için oradan oraya tıklamak zorunda kalıyor. Bu arada böyle durumlarda bir şeyler öğrenmek ve verimli bir 4-5 dakika geçirdiğinize inanmak istiyorsunuz çünkü vicdanınızı rahatlatmak zorundasınız. Zira hayattaki en önemli şey hiç şüphesiz ki zamandır. Bu bilinçle, o sitede harcadığınız saniyelerin, dakikaların boşa gitmemiş olması için adeta dilekte bulunuyorsunuz. Ancak tabi ki olan oluyor. Üstelik o tip haberleri incelerkenki saniyeler, dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar asla geri gelmiyor.
∴
Evet, hayatımızdaki 1 dakika ve hatta 1 saniye bile çok kıymetli. O yüzden vaktimizi nitelikli içerik tüketmek için harcamalıyız. İçerik üreticileri de bu detayı göz ardı etmemelidir. Yani nitelikli içerik üretimine odaklanmalılar. Çünkü insanların vaktini boş yere harcamaya kimsenin hakkı yok.
Bu arada eğlence odaklı, mizah içerikli ve “bilgi” amacı gütmeyen site ve blogları bu eleştirinin dışında tutmak isterim. Çünkü orada amaç zaten eğlenmek. Lakin haber ve bilgi odaklı sitelerin olta yöntemiyle kullanıcı çekmeye çalışması hazindir!
Değersiz İçerik Marka İtibarını Zedeler
Bu durum her şeyden önce marka itibarını zedeliyor. Bilinen bir gerçek var ki marka, her şeyden önce bir vaadi yerine getirme sürecidir. Bu doğrultuda, olta yöntemiyle kullanıcı toplayan yayıncılar, bloglar, dergiler, haber siteleri marka olmanın yanından bile geçemezler.
Madalyonun öteki tarafındaysa sosyal medya, dijital pazarlama, markalaşma, online itibar yönetimi, dijital PR, reklam, iletişim, marka yönetimi, pazarlama vs. gibi konularda yurtdışı kaynaklı sitelerden aldıkları makaleleri birebir çevirip, zahmetsizce, hiç yorumlamadan ve dahi kaynak göstermeden yayınlayan siteler ve bloglar var.
Mesela “sosyal medyayı etkin kullanmanın 15 muhteşem adımı” şeklinde bir başlık atıp içerisini Türkiye’deki markaların ve kullanıcıların uzak olduğu önerilerle doldurmuş olan paylaşımlar görüyoruz.
Yeri gelmişken söyleyeyim sosyal medyayı etkin kullanmanın 15 adımı, 8 kuralı, 10 sırrı yok. Yani var ama yok. “Nasıl yani?” diyenler devamını okusun.
Sosyal Medyayı Etkin Kullanmanın Kuralı Nedir?
Evet, sosyal medya kullanımı için bazı adımları uygulamak gerekiyor ancak sosyal medya kullanımı öyle basitçe formüle edilemez. Daha doğrusu edilmemelidir… Yapılması gerekenler öneri listesi halinde sunulur buna lafım yok lakin bunu birkaç adımla sınırlarken aslında hiç bilgi vermemek epey saçma oluyor.
Örneğin bana göre sosyal medyayı etkin kullanmanın tek bir adımı var; o da hangi sosyal mecrada ne yapacağını bilmektir. Eğer bu adım başarılırsa devamında etkileşim de gelir. Bilindiği üzere, etkileşimin olması için güncellik ve nitelikli içerik gerekir. Böylece üç sac ayağı diye tabir edilen başarıdaki temel denklem sağlanmış olur
Bunlar;
- İçerik
- Etkileşim
- Güncellik
şeklindedir… Bu sarmalı her disipline uyarlayabilirsiniz. Konumuz sosyal medya olduğu için oradan devam ediyorum. Misal Linkedin’i Facebook ile karıştıranlar var. Emin olun bu davranışı sergileyenler zaten o 15 adımı, 10 sırrı, 8 kuralı vs. umursamıyorlar. Çünkü bu kişiler henüz sosyal mecraları tam manasıyla tanımıyorlar veya her mecranın ayrı bir stili olduğunun farkında değiller.
O halde önceliğimiz meselenin “nedir”inden ziyade “ne değildir”ine dikkat çekmek olmalı. Misal “Linkedin nedir?” yerine artık “Linkedin ne değildir?” şeklinde içerikler üretmeliyiz. Böylece hedeflediğimiz farkındalığa kolaylıkla ulaşabiliriz.
Tematik Bloglara Tavsiye
Ben özellikle teknoloji ve dijital / pazarlama / marka vs. konularına dair içerik üreten tematik blogların okuyucuyu olta yöntemiyle suiistimal etmesini gereksiz buluyorum. Çünkü zaten bu kategorideki blogların hedef kitlesi daha niş konuları merak eden, okuyan, araştıran ve en önemlisi de öğrendiğini uygulayan bir kitle… O yüzden ki bu kitleyi tanımlarken “sektör profesyoneli” tabirini kullanıyoruz.
Evet, sektör profesyonellerini kandırmaya yönelik tavrın içine girmek işi standarda bağlamaktır, sıradanlaşmaktır, kaliteyi düşürmektir, rekabete yenik düşmektir ve unutulmaktır.
Zira bu kategorideki okuyucular standartların peşinden gitmez. Onlar yenilik peşindedir yani trendlerden haberdar olmak isterler. Dolayısıyla böyle bir kitleye hitap ederken genel geçer ve yararı olmayan içerikler yayınlamanın bir manası yok.
∴
Buraya kadar meselenin “nedir”inden çok “ne değildir”ine değindim. Çünkü eğer hataları görmezden gelirsek, bulduğumuz çözümlerin ömrü kısa olur. O yüzden önceliği problemleri anlamaya ayırmalıyız. Ben de yazının bu aşamasına kadar öyle yaptım. Şimdiyse sıra çözüm üretmeye geldi.
Evet, “nitelikli içerik üretimi önemli” dedik. Ve bunun için de aslında içi dolu içerik üretmek yani “içerikte 3F Fenomeni uygulamak gerekiyor.
Peki bu doğrultuda kaliteli içerik nasıl olmalı?
İşte cevabı; kaliteli içerik üretmek için 2 altın kural vardır.
- Orijinallik
- Samimiyet
Özellikle dijital pazarlama ve sosyal medya hakkında yazılan bloglara, piyasaya çıkan yerli kitaplara göz attığınızda bu saydığım iki özelliğin de olmadığını görürsünüz. Birbirinin benzeri kitaplar ve hiç gereği yokken araya konulmuş bir resmiyet…
Kısacası insanlara “fayda” sağlamak üzere yola çıktığını yani içerik ürettiğini söyleyenler meselenin orijinallik ve samimiyet tarafını kaçırıyorlar. Böylece internet; ustaca hazırlanmış ancak yanlış kurgulanmış içeriklerle dolu bir çöplüğe dönüşüyor.
Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.