Toplumların demografik ve kültürel özelliklerini incelediğimizde, sonuç odaklı eğitim modelleriyle karşılaşıyoruz. Akabinde ise akla hemen “Öğrenme Becerimizi Nasıl Mükemmelleştirebiliriz?” şeklinde bir soru geliyor.
Öğrenme becerimizi nasıl mükemmelleştirebiliriz? sorusu her zaman önemli bir araştırma konusu olmuştur. Ayrıca bu meselenin ilgi çeken bir tarafı da vardır. O yüzden makale boyunca “öğrenme”ye dair değerlendirmelerde bulunacağız.
∴
Finlandiya’nın eğitim sistemi olan Finteach, mükemmel bir program ve planlama olarak kabul görmüş bir modeldir. Finlandiya, bu yöntemle öğrenme becerilerini geliştirmek konusunda inanılmaz bir ivme yakaladı. Bu model ayrıca değerlendirilebilir. Çünkü şimdi, “öğrenme becerimizi nasıl mükemmel hale getiririz?” sorusu etrafında meseleyi irdeleyeceğiz.
Öğrenme Becerimizi Nasıl Mükemmelleştiririz?
Evet, aslında bireysel olarak, öğrenme becerilerimizi zorlanmadan, rahatça ve basit metotlar ile geliştirebiliriz. Birçok ülke ve toplum; standart modellemelerle bir takım çalışmalar yapmakta. Ancak bu yöntemler sonucunda ezbercilik gelişmekte… Bu da üretkenliği ve düşünmeyi engellemektedir. Hal böyle olunca, gelişmek için çaba sarf eden toplumlar AR-GE yapılanmasına geçişte zorluklarla karşılaşarak, bir nevi anlam kargaşası yaşamaktadırlar.
Öğrenme Süreci
Öğrenme denilen olay, anne karnına düştüğümüzde başlar ve doğup büyüyüp hatta yaşlanana kadar sürer. Yaşlanmak ise bedenimizdeki milyonlarca hücrenin yenilenmesinin yavaşlamasıdır. Ancak öğrenme denilen olgu bitmez. Yani öğrenme, her yaşta ve her koşulda devam eder. Lakin en hızlı öğrenme yaş aralığımız 0 – 6 aralığıdır.
∴
Öte yandan öğrenme yeteneği, hangi yaşta olursanız olun sürekliliğini korur. Hayatınız boyunca elde ettiğiniz bilgi ve tecrübeler bilinçaltında saklandığından, ilerleyen yaşlarda sadece bunların hatırlanmasında zorluklar çekilebilir. Bu durumun sebebi, en altta kalan bilgilerin yüzeye çıkmasında yaşanan zorluk ve hiç kullanılmamasından kaynaklanan tozlanmadır. O yüzdendir ki bazen, karşılaştığımız sorunlara; “ben bunu daha önce yapmıştım şimdi hatırlıyorum” veya “nasıl yapılması gerektiğini hatırlamakta zorluk çekiyorum” gibi tepkiler verebilmekteyiz.
Her çocuk, bu yaş aralıklarında;
- Çevresini analiz eder
- Cisimleri tanır
- Nesneleri adlandırır
6 yaşına geldiğinde ise,
- Ana dili olan doğal dili (native language) öğrenir
- Çevre etkisiyle belli bir şiveyle konuşmaya başlar.
Mesela çocukken öğrendiğimiz, sözcükler ve kelimeler beyin nöronları tarafından işlenmekte ve bilinçaltına yönlendirilmektedir. Sık kullanılan sözcük ve cümleler motor nöronlar ile günlük hayatımızda anlam kazanmakta, ilgili bilgiler öğrenmede ustalık edinmeyi sağlamaktadır.
∴
Pazarlama ve satış mesleğini icra eden kişiler olarak, insanı, ülkeleri ve dünya toplumlarını iyi bilmeli ve tanımalıyız. Diğer bir ifadeyle demografik ve kültürel yapıları analiz edebilmeliyiz. Mesela X, Y, Z ve Alfa kuşakları gibi bir ok jenerasyon var. Biz profesyoneller; onları anlamalı, onlara hitap eden ürün ve/veya ürün gruplarını talebe uygun olarak sunmalıyız.
Öğrenme Sürecinde Nöro Pazarlama
Öğrenme sürecinde ve anlamlandırılmasında Nöro Pazarlama (Neuro Marketing) biliminden destek almalı, bu bilimin stratejilerini uygulamalıyız. Bu arada öğrenme süreci basit olmakla birlikte, öğrenmeyi anlamlandırmak için çaba ve zaman harcamak gerekiyor. Dolayısıyla öğrenme becerimizi nasıl mükemmelleştirebiliriz? sorusunu yanıtlarken bu detayın da farkında olmalıyız…
∴
Öte yandan gözlerimiz, çevremizi görmeye yararken hayati kararlar almamızda da tam bir makine görevi görmektedir. Aynı zamanda gözler, dışarıdan aldığı bilgileri alt beyine ileterek, objenin anlamlandırılmasını sağlamaktadır.
Alt Beyin Kargaşayı Sevmez
Bilmemiz gereken en önemli konu, hayatımızdaki her şeyin karmaşık olduğudur. Fakat alt beynimiz kargaşayı sevmez. Kargaşa ve anlam bütünlüğünde yaşanan karışıklık, öğrenme sürecimizde aksamalara yol açarken, anlamlandırma yavaşlar.
Karmaşıklığı sebep olacak her bilginin, basit olarak anlatımı yapıldığında, sürüngen beynin ilgisini çekecek ve her türlü bilgi anlamlandırılacaktır. Çünkü eski beynimiz, her bilginin basit olmasını sever ve buna ilgi gösterir. Öte yandan eski beynimiz, yazı ve çeşitlerini sevmez. Hatta eski beynimize ne kadar resim ve objeler gösterirsek konuya dair o denli sempati duyar. Bu da öğrenmenin hemen veya daha çabuk gerçekleşmesini sağlar.
Sonuç olarak öğrenme sürecimizi ne kadar fazla geliştirebilirsek, yaratıcı düşünce yeteneğimiz de o ölçüde gelişir. Hayatımız boyunca edindiğimiz tecrübe ve deneyimleri, çevremizdekilere basitçe ve anlamlı olarak aktarabilir, yaşanacak bir problem karşısında yaratıcı düşünce gücümüzle her soruna çözüm odaklı yaklaşımlar sağlayabiliriz.
Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.
Bu yüzdendir ki; bizler, pazarlama kampanyalarında sade, basit, piskolojik tetikleyicileri kullanarak, etkileyici ve direkt harekete geçiren sözleri kullanarak çalışmalarımızı, kreatifleri hazırlayıp sunuyoruz. Bu strateji ise her zaman işe yarıyor. Teşekkürler, güzel yazı hocam. Fakat Finlandiya’nın eğitim sistemi her ne kadar iyi olsa da, intihar oranlarıyla sorunlu bir topluma sahip. Her toplumda bazı yönlerde kırılganlık fazla olabiliyor.