Kâr amacı güden veya kâr amaçsız tüm kurumların temel misyonu varlığını sürdürmektir. Günün sonunda bu dönüşüm hedefine yani varlığını sürdürme misyonuna ulaşmak için her kurumsal, kamusal veya kişisel işletme; marka stratejisine ihtiyaç duyar. Bugüne dek birçoğu deneyimlendi. Bazısında başarılı sonuçlar alındı bazı stratejiler ise işlerin daha da kötüleşmesine neden oldu. Peki, marka yönetiminde tek seçim stratejisi, kulağa nasıl geliyor?
Matrix’i izleyenler bilir. Makineler, insanlarla olan savaşı kazandıktan sonra Mimar adlı bir program oluştururlar. Böylece birinci versiyon Matrix inşa edilir. Oluşturulan ilk Matrix, deyim yerindeyse her normal insanın hayal ettiği gibi bir yerdir. Acının, hüznün, sefaletin ve belki ölümün olmadığı ve tüm kötülüklerden arındırılmış bir dünyadan bahsediyorum. Fakat insanlar, her ne kadar böyle bir dünya hayalinde olsalar da bu minvalde tasarlanmış Matrix’te yaşamayı kabul edemeyip birer birer ölürler. Hatta öyle ki makineler tarafından insan vücudundaki elektrik akımından yararlanmak üzere oluşturulan insan tarlalarındaki popülasyon yok olmaya kadar gider.
Bu realiteyi göz önünde tutan Mimar, ikinci versiyon Matrix’te ilkinin tam tersi bir dünya tasarlar. İkinci versiyon Matrix, birincisinin tam tersi bir dünya vaat etmektedir. Yani acının, sefaletin ve felaketin yoğun olduğu bir dünyadan bahsediyorum. İnsanlık tarihi boyunca yaşanmış büyük acıların ve felaketlerin analiz edilmesiyle kurgulanan bu versiyonda da hedeflenen başarı yakalanamaz. Kısacası insanlar bu simülasyonda yaşamayı da istemezler. Diğer bir ifadeyle sistem yine Error verir.
Hikayenin devamında Mimar, sisteme Kâhin isimli sezgisel bir program ekler. İnsan tabiatını anlamlandırmak konusunda bir hayli yetenekli bir program olan Kâhin tarafından geliştirilen 3. nesil Matrix’te, deneklerin %99’unun seçim şansı verilmesi durumunda her türlü şarta ve ortama adapte olabildiği gözlemlenir.
Sonuç olarak inanç ve seçimle değişebilen bir yapıya sahip olan üçüncü versiyon Matrix ile en tutarlı dünya programı oluşturulmuş olur. Zaten izlediğimiz veya okuduğumuz hikaye işte bu üçüncü versiyonda geçer.
Müşteri Sadakati Eskisi Gibi Değil
Tüketicilerin, kullanıcıların, müşterilerin veya alışverişçilerin bir markaya gösterdiği sadakat, 2000’lerden önceki psikolojiden çok farklı bir biçimde gerçekleşiyor. Tüketici davranışında da tutarlılık oluşturmak artık çok zor. Çünkü günümüz dünyasında insanlar bir seçim yaparken hem sayısız olasılığı hem de tek seçeneği baz alıyor. Bunun başlıca sebebi ise gün içerisinde maruz kalınan mesaj sayısı.
Yankelovich Research‘ın New York Times‘da yayınlanan bir araştırmasına göre ortalama bir tüketici gün içerisinde yaklaşık 3 bin ila 20 bin mesaja maruz kalıyor. Bu da demek oluyor ki bir satın alma sürecinde hepimiz için sayısız olasılık söz konusu. Ancak buna karşın aslında “tek seçenek” istiyoruz. Durum böyleyse o zaman marka yönetiminde “tek seçim” stratejisinden bahsedebiliriz.
Peki bu ne kadar mümkün?
Marka Yönetiminde Tek Seçim Stratejisi
Şimdi tekrar Matrix evrenine dönelim. Makineler, insanlarla yaşadığı ayrışma sonrası 01 adlı bir yurt inşa ederler. Bunun akabinde kendi yapay zekalarından çok daha üst bir modelde yapay zeka geliştiren makineler, insanlara nazaran inanılmaz bir teknolojik ilerleme kaydeder.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR: MARKANIN TARİHİ
Bu arada tarih boyunca ulus halini almış her toplum gibi makineler de kendi medeniyetini inşa ederken ticaretten yararlanırlar. Makineler tarafından üretilen ticari araçlardan biri Versatran adlı hovercraft bir otomobildir. Bu aracın tanıtımı yapılırken kullanılan motto ise bugün işletmelerin markalaşma evriminde kullanabileceği temel bir stratejidir bana göre.
It’s The Only Choice: Tek Seçim
Sanayi Devrimi’ni baz alarak ifade edecek olursak modern ticarette işletmeler için temel kıstas geçmişten bugüne “üretmek ve dağıtmak”tan, “üretmek ve duyurmak”a doğru evrildi. Şimdilerde ise asıl mesele ne üretmek, ne dağıtmak ne de duyurmak.
Artık işletmeler, markalaşma sürecinde “konumlamak ve konumlamak” için strateji geliştiriyor, iletişim kuruyor, pazarlama yapıyor, reklam veriyor ve medya satın alıyor. Çünkü sayısız mesaj ve olasılık söz konusu olduğunda tüketici için asıl önemli olan “tek seçenek”tir. İşte bu yüzden yani müşterinin “tek seçeneği” olmak için, markalar artık “tek seçim” stratejisine yoğunlaşmak zorundadır.
Bu noktada bir yanlış anlaşılma olmaması için şunu ifade etmek istiyorum; tüketicinin “tek seçim”i olmak belirli odakta kalmak aynı standartta yozlaşmak ve değişmeden durmak anlamına gelmiyor. Ben burada tüm seçeneklerin aynı markaya çıkmasını kast ediyorum.
Bilindiği üzere son 10 yılda markalar yoğun olarak “en” stratejisini izlediler.
- En İyi
- En Hızlı
- En Uygun
- En Renkli
- En Konforlu
- En Dayanıklı
ve türevlerinden oluşan bu “EN”lere tüketici artık doymuş durumda. Tüketiciler artık “TEK SEÇİM”e odaklanmış durumda.
Peki bu mümkün mü? Evet.
Unutmayın ki; tüm seçenekler size aitse herkes için tek seçim zaten siz olursunuz.
Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.