Kamusal alan diye bir kavram vardır iletişim dilinde. Biz iletişimciler bu kavramı çok severiz. İletişim literatürünün ve konjonktürünün ayrılmaz bir parçasıdır bu kavram. Peki nedir kamusal alan?

Kamusal alan; iletişim biliminin duayenlerinden biri olarak kabul edilen, ayını zamanda felsefe, sosyoloji ve psikoloji gibi bilim dallarına da fazlasıyla hâkim olan, yaşayan efsane Jürgen HABERMAS aracılığıyla iletişim literatüründe yerini alan çok kıymetli felsefî derinliği olan bir yaklaşımdır. Peki nedir bu kamusal alan kavramı? Neden bu kadar önemli?

Kamusal Alan Nedir?

İlk olarak, akademik bir yaklaşım ile kavramı tanımlayacak olursak, kamusal alan;

“Toplumu oluşturan bireylerin, bir başkasının hak ve özgürlüklerine müdahil olmayacak şekilde, herkes tarafından alınan ortak bir karar mekanizması çerçevesinde, konuşmaya elverişli bir ortamda, herkesin olumlu çatışma, olumlu tartışma ve beyin fırtınası yöntemlerini kullanarak, olumlu ve olumsuz tüm fikir, görüş ve düşüncelerin, medeniyet, demokrasi, hakkaniyet, anlayış, hoşgörü, sağlıklı koordinasyon ile beraber hareket edereksağlandığı, dinleme, anlama, öğrenme ve konuşmabecerilerine dayanarak ilerleyen,kişilerarası bir iletişim tekniğidir”.

İletişim noktasında Sosyo-Psikolojik bir yaklaşım ile tanımlayacak olursak kamusal alan;

“Toplumu oluşturan bireylerin, toplumda adil koşullarda bir birey olarak var olabilmelerine, kendilerini rahat ve özgür bir atmosferde ifade edebilme alternatiflerine sahip olarak, konuşmalarına, düşünmelerine, yazmalarına, dinlemelerine olanak tanıyan bir kavramdır. Toplum içerisinde kişi ve tüzel kişiler arasında kurulan tüm politik, siyasal, akademik, kişilerarası iletişim ağlarının, yazılı, sözlü ve hukukî tüm etik ve ahlâk değerleri ile kurulmasını sağlayan bir iletişim tekniğidir”.

Kamusal Alan Niye Önemlidir?

Kamusal alan kavramının olduğu bir yerde, hiç kimse bir başkası ile kavga etmez, kimse kimseye hakaret etmez veya kötü söz söylemez. Kimse kimsenin arkasından konuşmaz, dedikodu yapmaz. Kimse kimsenin hakkını yemez. Kimse kimsenin özgürlüğüne, etik ve ahlaki değerlerine müdahil olmaz çünkü kimse kendisini bir başkasının ahlak bekçisi olarak görmez. Buna karşın; herkes duygu, düşünce, fikir ve görüşlerini özgürce, korkmadan, bir başka kişinin kamusal alanına müdehâle etmeden rahatlıkla ifade edebilir.

Eğer bir yerde kamusal alan varsa orada tartışma da vardır, fikir çatışması da vardır, beyin fırtınası da vardır… Fakat tüm bunlar “daha iyi nasıl olabiliriz?” sorusunu cevaplamak adına, iyileştirme yöntemiyle, hep olumlu adımlar ve söylemlerle oluşacak şekilde vardır.

Tartışma sadece fikirler arasında gerçekleştirilir, bireyler arasında değil. Sadece pozitif söylemlerle fikirler çarpışır, bireyler değil. Çünkü kamusal alan kavramının benimsendiği bir ortamda üslup en kıymetli değerlerden bir tanesidir. Bireyler düşüncelerini güzel sözler ile aktarırlar.

Gerçek bir siyaset meydanı vardır kamusal alanda; kimse kimseye düşmanlık etmez, gölge etmez, büyüklük etmez. Sadece bilgisi dahilinde, modern yaklaşımla kılavuzluk eder. Ayrıca herkes bir başkasından yeni bir şey öğrenir ve bu durumdan hayıflanmaz. Çünkü sürekli öğrenme durumunun yaşayan bir parçası olduğu için memnuniyet içerisinde hisseder kendisini. Çatışma dediğimiz iletişimsel oluşumun, sürekliartı yönde ilerliyor olmasının en temel nedeni; kimsenin kendisini kimseden üstün görmeden, mütevazı söylemler içinde ileri götürmesidir.

Kamusal Alanın Ütopya Olarak Algılanma Sebebi

Hem siyasal hem akademik hem sosyolojik hem iletişimsel hem de psikolojik bir kavram olan kamusal alan kavramı, Jürgen HABERMAS tarafından ortaya atıldığında, amaç, insanlar arası iletişimsel tüm eylemlerin güven ortamında, saldırganlıktan, agresiflikten, kabalıktan, nezaketsizlikten uzak bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktı.

Bunun Sosyo-Psikolojik çerçevede deneyini gerçekleştirmeyi başaran Habermas, etkisini ve başarısını her zaman savunduğu, halen savunmaya devam ettiği bu kavram noktasındaki tüm savlarını yine kendi söylemleriyle şu şekilde deklare etmek durumunda kalmıştır:

“Üzülerek görmekteyim ki; insan dediğimiz canlının olduğu bir ortamda kamusal alan kavramının olması mümkün değildir. Dolayısıyla kamusal alan ne yazık ki bir ütopyadır ve ütopya olarak kalacaktır”.

Gerçekten de öyledir. Kamusal alan gibi muhteşem bir anlayış doğrultusunda, insanlık için tanımlanarak yola çıkan, adalet timsali bir kavram dahi, insanoğlunun olduğu ortamda kendisine yaşam alanı yaratamamış olup, yaşam ömrü bir kelebeğin yaşam ömründen çok daha kısa sürmek zorunda kalmıştır. Özellikle içinde bulunduğumuz çağ itibariyle varlığından kesinlikle söz edilememektedir. Toplumu oluşturan her noktada varlığını yitiren bu kavram, bilhassa siyasal iletişim dilinde çok uzun yıllardır kendisine herhangi bir yaşam alanı oluşturamamaktadır. Ve evet üzülerek belirtmekteyim ki; ne yazık ki bir ütopyadır.

Bülten Aboneliğinizi Aktifleştirin

Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.

Abone olduğunuz için teşekkür ederiz.

Bir şeyler yanlış gitti.