İyi Reklam İçin Çok Para Gerekiyor Anlayışı “OUT”

Haşlanmış kurbağa teorisini hiç duydunuz mu? Bence duydunuz. Daha doğrusu gördünüz. Yani Facebook’ta, Twitter’da arkadaşlarınızdan biri bu teoriyi siyasi veya toplumsal bir yanlışa vurgu yapmak adına en az bir defa paylaşmıştır. Hiç şüphesiz siz de like etmişsinizdir. Peki bu teori reklam sektörüne uyarlansaydı “iyi reklam” nasıl olurdu?
Bana kalırsa bugünün girişimcileri çok şanslı fakat haşlanmış kurbağa fenomeninden hiç ders çıkarmıyorlar. Hem her fırsatta “inovasyon”a vurgu yapıyorlar hem de “klasik KOBİ kafası”nı terk etmiyorlar.
Jack Welch’in tabiriyle “sınırdakiler”den olmayan her girişimci, düpedüz klasik KOBİ kafasındadır. Üstelik bahsedeceğim şey öyle üzerine çok düşünülerek alınacak bir karar değil, yani “sınırdakiler”den olmak sanıldığından daha kolay. Yeri gelmişken söyleyeyim; Jack Welch, lideri tanımlarken de “en zor kararları almaktan utanmayacak olan liderlere sınırdakiler” ifadesini kullanıyor. “Klasik KOBİ kafası”nda da en zor karar ise reklam anlayışını değiştirip değiştirmemekle ilgilidir.
Haşlanmış kurbağa fenomeninden ders çıkarmayan grupların başında işin PR ayağını yürüten reklam ajansları geliyor.
Bugün özellikle Anadolu’da –belki bunun içine Ankara ve İzmir’i de katabiliriz- en mühim problemlerden biri inovasyon sahibi PR ajanslarının olmayışıdır. PR ajansının inovasyon sahibi olup olmadığını anlamak içinse ajansın işlerine genel anlamda göz atmak yeterli olacaktır.
Reklamverenlerin tümünü aynı açıdan seyreden, sektör farkı gözetmeksizin bütün işletmeleri tek potada gören ajans sıradandır. Çok büyük bir sürpriz (yatırım – sermaye) olmazsa yavaş yavaş kaynayıp nihayetinde sıcağı fark etmeyen o hikayedeki kurbağa gibi haşlanırlar. Yeri geldiğinde orijinal ve düşük bütçeli reklam fikirleri üreten ajans ise Welch’in tabiriyle “sınırdakiler”dendir. Onlar haşlanmadan evvel tencereden zıplar ve kurtulurlar. Isındıkları yanlarına kâr kalır.
Haşlanmış kurbağa teorisinin diğer mağduru ise direkt olarak “KOBİ”lerdir. Girişimcimiz devlet desteği veya şahsi sermayesini kullanarak bir firma kurdu. Geliştirdiği veya zaten kullanılagelen bir iş fikrini hayata geçirip mağazasına / ofisine / dükkânına tabelasını astı.
Böyle bakınca her şey mükemmel görünüyor.
Öyle değil mi?
Peki acaba gerçekten de her şey görüldüğü gibi mükemmel mi?
Normal şartlarda sonraki adımda olması gerekenler bunların tamamıdır evet, fakat Türkiye’deki KOBİ’ler için süreç hiç de olması gerektiği gibi işlemez. Çünkü bir KOBİ tabelasını asıp, kartvizitini bastırınca hemen müşteri aramaya başlar. Dolayısıyla KOBİ için sıradaki adım hiçbir zaman analiz yahut strateji olmaz. KOBİ’nin nihai hedef hep “müşteri”dir.
Oysa KOBİ’nin bu aşamadan sonra atacağı her adım aleyhine delil olacaktır. Zira bir işletme ilk 6 ay içinde belirli bir konumlandırmayı, kurumsallığı yakalayamazsa haşlanır. Açıkçası zaten meselenin analiz kısmını es geçip direkt müşteri aramak, diğer bir ifadeyle, pazarlamayı ihmal edip satışa odaklanmak, markalaşmayı ve kurumsallaşmayı ötelemek haşlanmayı kabul etmenin dolaylı yoludur.
Acı Ama Gerçek!
Eğer “klasik KOBİ kafası”nda bir girişimci tarafından yönetiliyor ve haşlanmış kurbağa olayından ders çıkarmayan bir ajans tarafından PR’ı yapılıyorsa üzgünüm ki o “KOBİ” feci halde haşlanacaktır
Problemin nedenini ana hatlarıyla konuştuk şimdi de çözüme yönelik birkaç ipucu verelim.
İşte KOBİ / Girişimci için hayat kurtaran tavsiyeler!
∴
Bu arada “KOBİ”lerin atladığı bir gerçek var; unutmayın ki PR / reklam ajansları, müşteriye ulaşmak konusunda çözüm değil, olsa olsa sizin çözüm ortağınızdır.
Bir diğer hayati konu; işleriniz kötü gitmeye başladığında değil, yatırım sürecinde reklama yoğunlaşın. Söylememe gerek yok gerçi, tüm bunları yaparken en düşük bütçeyle en uzun ve etkili reklam kampanyası için plan yapmalısınız. Alakasız kampanyalarla bütçeyi şişiren ve reklam sürecini uzatan ajansa, “Çok para iyi reklam anlayışı OUT” hatırlatmasını yapmayı da unutmayın. Kısacası çalıştığınız ajansı denetlemek ve ikaz etmek konusunda sakın çekingen davranmayın.
Bunu hem “KOBİ”ler hem de şahıslar (şarkıcı, yazar, ressam, siyasetçi, iş adamı, yönetici, fotoğraf sanatçısı, bestekâr vs.) için söylüyorum.
Benim, no name (yeni çıkış yapacak şarkıcılar ve yazarlar) sanatçılara ve yeni kurulan firmalara yönelik uyguladığım dijital pazarlama kampanyasında “59 Gün” kuralım vardır. Bu “59 gün kuralı”yla hedeflenen; bir arının bal peteğini örmesindeki gayreti, kontrollü sürati ve sabrıdır.
Belki bir gün bu kuralı daha ayrıntılı anlatırım. Şimdilik bu kadar yeter. Meseleyi özetlemek gerekirse reklam ve pazarlama süreci bir kompozisyondur. Dolayısıyla da her PR çalışması; giriş, gelişme ve sonuçtan ibarettir. Birinin eksikliği tüm emeğin boşa gitmesine ve kompozisyonun bozulmasına yani anlamsızlığa ve verimsizliğe neden olur.
Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.
Abone olduğunuz için teşekkür ederiz.
Bir şeyler yanlış gitti.
Asla spam yapmayacağız.