İş birliği kültürüne inanan ve her fırsatta bunu uygulamaya çalışan biriyim. Fakat Türkiye’de iş dünyasında sömürü ve istismar o kadar kanıksanmış ki ne yazık ki iş birliği kültürünü uygulamakta zorluk çekiyoruz. Kısacası iş birliği kültürü OUT istismar IN!

2012 yılında 22 yaşındayken dijital ajans olarak faaliyet gösteren Ajans Paradise‘ı kurduğumda iki olguya odaklandım;

  • Markalaşma
  • Şirket Kültürü

Daha sonraki yıllarda gerek akademik gerekse sektörel kariyerimde olan ilerleyiş bazı kavramsallaştırmalar yapmamı sağladı. Dijital Markalaşma, Kurumsal İletişim 2.0, 3F Fenomeni bunlardan birkaçı. Bu sayede sadece markalaşma ve şirket kültürü inşa etmekle kalmayıp aynı zamanda sektörel dinamikleri de yeniden yorumladık.

2016’ya dek Ajans Paradise bilfiil yoluna devam ederken akademik kariyerim, kitap çalışmalarım ve eğitmenlik sürecim nedenleriyle bir karar alarak ajans olarak hibrit çalışma sistemine geçtik. Diğer bir ifadeyle uzaktan çalışma sistemini aktif ettik. Böylece hem zamanı daha etkin kullanabildik hem de farklı alanlardaki çalışmalarıma aynı anda odaklanabildim. Daha açık ifade etmek gerekirse yine kurumsal bir çatı altındaydık. Ancak artık “uygulayıcı danışmanlık” modelini uygulamaya başlamıştık. 2018’de ise Branding Türkiye‘yi hayata geçirdim. Böylece asıl odağımızı ajans işlerinden, medyaya doğru çektik. İşte, “iş birliği”ne ağırlık vermemiz ve bu kavramı sürekli gündemde tutmamız da böylece başlamış oldu.

İş Birliği Kültürü “Out” İstismar “In”

Özellikle ilk 2 yılda “iş birliği” kültürünü ciddi manada uyguladık. Yıllardır ajans başkanlığı yapmış olmanın verdiği gözlem ve deneyimle biliyordum ki markalar için bu kültür hep gündemde lakin pek uygulanabilir değildi. Diğer bir deyişle, çeşitli sebeplerle “iş birliği”ne adaptasyonda markalar hep sınıfta kalmışlardı. Bence bunda bir itici güç ve rol model olmamasının etkisi büyük. Sanırım Branding Türkiye, bu açıdan bakıldığında hem itici güç hem de rol model oldu.

Lakin 2020 ortalarında Türkiye’de ilk yeni tip Koronavirüs (Kovid-19) vakasının görülmesinden itibaren iş birliği kültürü, yerini “istismar”a bıraktı. Sebeplerini birazdan açıklayacağım. Fakat bundan evvel pazarı ve paydaşları nasıl “iş birliği” kültürüne adapte ettik buna değinmek istiyorum.

Yeni Bir Sistem Kurmak

“İş birliği kültürü”ne dair farkındalığın oluşmasının arkasında sık sık dillendirdiğim “Yeni Bir Sistem” mottosu yahut manifestosu var.

Peki nedir bu?

Açıklamaya muhtaç bir konuya geldiğimizin farkındayım. O halde yeri gelmişken “Yeni Bir Sistem” mottosunun içeriğine değineyim.

Şöyle ki; gerek akademik gerekse iş kariyerim boyunca fark ettim ki aile yaşamımız, eğitim hayatımız, akademik sürecimiz, staj deneyimimiz, sosyal çevremiz, iş kariyerimiz hep aynı direktifleri deneyimleyerek geçiyor. Deniyor ki: 2 ihtimalin var; ya sisteme köle olacaksın ya da sistemin karşısında duracaksın. Şöyle bir düşününce her iki ihtimal de aslında sistemin işine geliyor. Ve insanların bakış açısına göre bu önerilen ihtimallerden biri diğerine göre “kötünün iyisi” konumunda olabilir. Yani kimine göre sistemin karşısında durmak iyidir, kimine göre ise sisteme köle olmak. Fakat aslında üçüncü bir ihtimal var; YENİ BİR SİSTEM KURMAK.

Bilhassa üniversite etkinliklerinde “başarının sırrı” temalı konu ve sorulara bu mottoyu anlatarak yanıt veriyorum. Eğer farklılaşmak, ilerlemek, büyümek, dönüşmek istiyorsanız YENİ BİR SİSTEM KURMAK konusunda inançlı ve iddialı olmalısınız.

Koronavirüs Etkisi

İşte, Branding Türkiye bu inanç ve iddia ile yola çıktı. Yeni Bir Sistem Kurmak mottosuyla başladığımız bu yolculukta pazarda yer edinmiş kalıplaşmış düşünceleri de değiştirmek istedik. Bu yüzden de “iş birliği kültürü”nü yerleştirmeye çalıştık. Az önce belirttiğim gibi bunu 2 yıl boyunca uygulamayı başardık. Fakat 2019 sonlarında Çin’in Wuhan bölgesinde başlayan ve kısa sürede tüm dünyaya yayılıp pandemi halini alan COVID-19 birçok konuda olduğu gibi iş ve çalışma kültürüne dair ögelerde de değişimlere neden oldu. Bu değişimler her zaman iyi yöne doğru ivmelenmedi. Ne yazık ki Koronavirüs süreci sektördeki “iş birliği kültürü”nün “istismar”a dönüşmesini de sağladı. Artık ancak binde bir uygulayabiliyoruz bu kültürü. O kadar ki yıllardır tanıdığınız insanlar ve firmalar bile fırsat bulur bulmaz iyi niyetinizi istismar etmeye, zamanınızı harcamaya, emeğinizi sömürmeye yeltenebiliyor. Bu durumu sorguladığınızda ise “ekonomi”, “pandemi şartları” gibi başlıklar öne atılıyor.

Evet, pandemi gerçekten ağır bir süreçti. Ancak unutmayın ki pandemi sadece bizi etkilemedi. Bu; 8 milyar insanı ve tüm ülkeleri etkileyen bir problem. O halde neden gelişmiş ülkeler pandemide dahi sosyo-ekonomik gelişim gösteriyor da Türkiye’de bu olmuyor?

Öte yandan ilk fırsatta “istismar”a sarılacaksak, bu topraklarda gelişimden söz etmek nasıl mümkün olabilir? Birbirimizi aşağı çekmeyelim derken birbirimizi yerin dibine sokmaya başladık. Kültür, ahlak, saygı gibi toplumsal ve insani unsurlardan koptuk. Bunlar aynı zamanda kamusal ve kurumsal yapıların da temel değerleri arasında yer alan olgular.

Kısacası kültürü ihmal edemeyiz, saygıyı yok sayamayız, ahlakı gözden çıkaramayız. Eğer bu değerleri ihmal edersek, yok sayarsak ve gözder çıkarırsak iş birliği kültürü gibi bir olgudan söz edemeyiz. Böyle olunca da elde “istismar” dışında bir şey kalmaz.

Kısacası KAYBEDERİZ


Bu makalenin tam metninin yazar adı belirterek ve kaynak göstererek yayınlayabilirsiniz. 

Bülten Aboneliğinizi Aktifleştirin

Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.

Abone olduğunuz için teşekkür ederiz.

Bir şeyler yanlış gitti.