Google’ın sosyal ağ pazarında aktif olmak ve Facebook ile rekabet edebilmek amacıyla geliştirdiği Google Plus, nedense tahmin edilen etkiyi yapamadı. Fakat yine de 500+ milyon kullanıcıya sahip bir sosyal ağdan bahsediyoruz. Üstelik arkasında Google olan bir sosyal ağ… Böyle olunca aklıma şu soru geliyor; Google Plus niye ihmal ediliyor?
Google Plus yaklaşık olarak bundan 6-7 sene önce hayatımıza girdi. Hem de deyim yerindeyse şaşalı bir giriş yaptı. Herkes öyle hemencecik üye olamadı. Referans gerekti. Tabi tüm bunlar işin PR’ıydı. Amaç Facebook’a alternatif olmaktı. Fakat işler sanıldığı gibi gitmedi.
Üye açısından sorun yaşamayan ancak sahip olduğu kullanıcıları faal tutmayı başaramayan bir sosyal ağdan bahsediyoruz; Google Plus.
Bir yandan da işin arkasında Google olunca nedense Google Plus’a başarısızlığı pek konduramıyoruz. Elbette birçok Google ürününün fişi çekilmiş durumda. Ancak sosyal ağ denilince durum değişiyor. Google’ın bu yarışı kaybetmemesi gerekirdi. Ama kaybetti…
Dedim ya, Google Plus’ın Facebook’a alternatif olacağı düşünülüyordu. Pek öyle olmadı. Hatta bu yüzden Google+ için “hayalet kasaba” benzetmesi bile yapıldı. Peki niye böyle oldu? Daha doğrusu Google Plus niye ihmal ediliyor?
Google Plus Niye Başarısız Oldu?
500 milyonu aşan kullanıcısına rağmen Google+ niçin tam anlamıyla sosyal ağ kullanıcılarını yakalayamadı? diye düşünüyor olabilirsiniz. Aklınıza; “Neden bekleneni veremedi?” veya “Aktif bunca kullanıcıya rağmen Google Plus sosyal ağ pazarında niçin ön planda değil” şeklinde sorular da geliyor olabilir. Fakat şunu unutmayın Google, dünyanın en değerli şirketlerinden biri… Ve daha da önemlisi hepimizin Google’a ihtiyacı var. Bunu bilen Google, ürünlerini kullananlara çeşitli ayrıcalıklar sunuyor. Örneğin Google Plus seo için hayati önem taşıyor. Bir markanın Google Plus’ta sayfasının olması onu diğerlerine göre öne çıkarıyor. O yüzden dijital pazarlama ve sosyal medya danışmanlığını üstlendiğim kişi ve kurumlara kesinlikle Google Plus’ı tavsiye ediyor ve bu mecraya uygun strateji geliştirmeyi öneriyorum.
Diğer yandan hemen herkesin bir şekilde içerik üretmeye başladığı bir dönemdeyiz. Markalar bu gidişattan hoşnut ancak şöyle de bir gerçek var ki markalar Facebook – Twitter – Instagram üçgeninde sıkışıp kaldılar. Son zamanlarda bunların arasına Youtube da eklendi. O halde markalar sosyal medya pazarlaması açısından dört duvar arasında kaldılar desek daha doğru olur.
Bu arada markalar sanıldığının aksine bu durumdan pek hoşnut değil. Açılmak istiyorlar lakin markaların açılacağı alternatif platformlarda (Google+, Pinterest, Linkedin, Tumblr vs) içerik üreten fenomenlerin belli bir standardı yok. Yaptıkları paylaşımlar orijinallikten uzak ve sıradan bir “ebeveyn Facebook kullanıcısı”ndan farksız… Daha da kötüsü dijital ajanslar ve sosyal medya danışmanları da Instagram, Facebook, Twitter, Youtube dışındaki sosyal ağlarda pek bilgili ve aksiyoner değiller. Böyle olunca da markaların deyim yerindeyse eli kolu bağlanıyor.
Peki ne olacak?
Google+ Odağında Ufak Bir Tavsiye
Bazen markalar, örneğin Google+’ta bir marka elçisi yani influencer bulmak ve onunla anlaşmak yerine kendi kendisine yeterli olmaya çalışıyor.
Sonuç; “sıfır etkileşim”
Bu “sıfır etkileşim” lanetini üzerinden atmak isteyen markalara tavsiyem şu; Google+, Pinterest, Tumblr, Linkedin ile alakalı elle tutulur stratejiler belirlemelisiniz. Evet, markanın, kendi adıyla bir mecrada fenomenleşmesi imkansız değil belki ama gerekli de değil. Öte yandan parody profiller oluşturarak bu süreci yönetmek mümkün. Tabi burada şöyle bir soru devreye giriyor; markanın böyle bir hamleye enerjisi var mı?
Alternatif Influencerları Deneyimleyin
Birçok markaya danışmanlık yapmış ve yapmayı sürdüren biri olarak söylüyorum az önceki sorumun cevabı; hayır!
Gerçekten de markaların böylesi bir aksiyona ne enerjisi var ne de hevesi. O halde geriye tek bir ihtimal kalıyor; alternatif mecralarda aktif olmak isteyen markalar, Google+, Tumblr, Pinterest, Linkedin gibi mecralarda influencer avına çıkmalıdır.
Evet sevgili markalar, alternatif mecralarda fenomen olmuş kişilere sizin elçiniz olmaları için kayda değer bir teklif sunun. Emin olun karşınızdaki kişiyi ikna etmekte zorlanmayacaksınız. Geriye bu influencerların uygulaması için bir strateji hazırlamak kalıyor.
Böylece Google Plus’ta hatırı sayılır bir kitleye sahip influencer markanızla anlaştıktan sonra sahip olduğu o niş kitleyi sizin için harekete geçirecek. Siz de alternatif bir mecrada yani kimsenin olmadığı bir alanda tabiri caizse at koşturacaksınız. Bu, tam anlamıyla bir işbirliğidir. Bu tavsiyemi kulak arkası etmeyin… Ve muhakkak uygulayın.
Alternatif Mecralar Niye Önemli?
Google Plus gibi güçlü ama Türkiye’de henüz kıymeti bilinmemiş mecralar, gerek sosyal medya iletişimi gerekse sosyal medya pazarlaması açısından tüm paydaşlar için bence bir değer barındırıyor. Kısacası Google Plus gibi alternatif mecralar hem fenomenler, hem ajanslar ve hem de markalar için yeni bir soluk, yeni bir yöntem, yeni bir hikâye en önemlisi de yeni bir etkileşim anlamına geliyor.
Dijital odaklı çalışan marka yöneticilerine tavsiyem şu; ne yapıp edin ama Google Plus gibi alternatif fakat bir o kadar da güçlü mecraların dilini ve çalışma prensibini öğrenin veya enerjinizi buna harcamak yerine bu mecraların dilini iyi konuşan bir elçiyle anlaşın. Hiçbir şey olmasa bile bu atılım size farklılık katar. Dolayısıyla rekabette öne geçme fırsatı yakalarsınız.
Çünkü farklılık, satın alması en zor değerdir.
Çünkü farklılık, farkındalık kazandırır.
Çünkü farklılık, rekabette belirleyici bir unsurdur.
∴
Google+ için hayalet kasaba benzetmeleri yapıladursun siz Google Plus’ın kıymetini bilin. Google bir gün bu mecranın fişini çekecek olsa bile o güne dek bu mecradan faydalanın. Bu sayede sosyal medya yönetimi konusunda farklılık yarışında bitiş çizgisine ilk ulaşan marka olursunuz.
Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.