Türkiye ekonomisi nasıl her zaman daha iyiye gider diye soracak olsalar girişimcilik ve yatırımcılık ekosistemi geliştirilerek diye yanıtlardım. O halde girişimci ve melek yatırımcı için birkaç tavsiye vermekte yarar var.
Türkiye ekonomisinin bir günü bir gününü tutmuyor. Bunun nedeni genelde iç karışıklıklara veya siyasi çalkantılara bağlanır fakat asıl sebep atlanır. Ekonomimizin en önemli problemi sistemsizliktir. Ve bu durumdan girişimci de yatırımcı da nasibini alıyor.
Girişimci Ve Melek Yatırımcı İçin Öneriler
2004 itibariyle yeni nesil medya aracılığıyla değişen ve dönüşen dünya ekonomisi, yalnızca iktisat endeksli bir başkalaşım geçirmedi aynı zamanda toplum, algı, tüketim, üretim, iletişim, beklenti ve kavramlar da baştan aşağı değişti.
Örneğin; yeni nesil medya, dünyayı bir noktadan alıp bir başka noktaya taşıdı. Gelişmiş ekonomiler adaptasyon sürecine ihtiyaç duymadılar. Çünkü bu süreci gelişmiş ekonomilere sahip ve teknolojiye büyük bütçeler ayıran ülkeler başlattı. Peki Türkiye yeni nesil medyaya tam anlamıyla adapte olabildi mi?
Hadi o zaman buradan başlayarak girişimci ve melek yatırımcı için farkındalık odaklı tavsiyelere hızlıca geçelim!
Türkiye’nin Yeni Ekonomiyle İmtihanı
Sosyal medya odağında bakacak olursak Türkiye’de sosyal mecralara yoğun bir ilgi var. Bunun sosyolojik sebepleri farklı bir makale konusudur. Ancak markalar ve yatırımcılar açısından bakıldığında Türkiye’de niçin hiçbir iş adamı bu büyük pastadan pay istemiyor anlamış değilim. Zira halen çok geleneksel projelere yatırım yapılıyor.
Ben Türkiye’deki yatırım ağlarının işlevselliğini her zaman eleştiriyorum. Çünkü yatırım alıp da dünya markası olmaya aday bir projeye henüz rastlamadım. (YemekSepeti ve Getir hariç) Yani girişimlerimiz de yatırımlarımız da Türkiye sınırları içerisinde kalıyor. Dünyaya katma değeri yüksek bir ürün ya da fikir aşılamak noktasında çok gerideyiz. Bu arada ben yatırımların ve girişimlerin etkisi Türkiye’yle sınırlı kalıyor dedim ama birçoğu aldığı yatırımdan sonra İstanbul’u dahi aşamıyor. Yani girişim ekosistemimiz çoğunlukla İstanbul’u bile tam anlamıyla etkileyemiyor. Bunun birkaç sebebi var bunlardan biri de girişimin ruhunu öldürerek yatırım yapmaktır.
∴
Yıl içerisinde İstanbul’da business odaklı birçok zirve oluyor. Branding Türkiye’nin etkinlik odaklı alt markalarından biri olan Branding Türkiye Etkinlik olarak biz bu tekeli kırmak adına her ay farklı bir üniversitede bütünleşik pazarlama odaklı kavramlara yönelik zirveler düzenliyoruz. Ve olabildiğince çok şehre gidiyoruz. Böylece ekosistemin alanını genişletmeye çalışıyoruz. Fakat yine de İstanbul’un etkinlik / zirve konusunda tekelleştiğini kabul etmek gerekir.
Neyse, şimdi konumuz bu değil. Söylemek istediğim; bu konferanslarda ortak bir dil kullanılıyor. Genelde kemikleşmiş konuşmacıların yer aldığı kürsülerde her yıl hatta her ay benzer tespitler / analizler konuşuluyor.
Son iki yıldır herkesin dilinde olansa;
Dijital dönüşüm
Dijital Dönüşüm Kandırmacası
Sadece bu ifadenin sürekli tekrarlanıyor olması bile Türkiye ekonomisinin yeni nesil ekonomiye adapte olamadığını gösteriyor. Çünkü genelde sorunları dile getiriyoruz. Çözümün ne olduğunu hiç konuşmuyoruz. O halde şimdi problemin çözümüne yönelik bir takım tespitlerde bulunalım. Bunu yaparken yine sorundan çözüme ilerleyen bir yöntem izleyeceğim.
∴
Daha önce farklı konferans ve makalelerde dile getirdiğim gibi girişimci / melek yatırımcı ağlarının en önemli eksiği projeyi üreten kişi ya da kişilerin saf dışı bırakılarak hissenin büyük bölümünün satın alınmasıdır. Bir de buna ortaklık diyorlar. Böyle oraklık olur mu?
Hem böyle olunca projenin ruhu ölmez mi?
Elbette ölür. Üstelik can çekişerek ve acıyla…
İşte bu gibi sebeplerle bu ülkede ekonomi bir türlü yolunda gitmiyor. Bu arada işin ruhunun ölmesinden kastım bir sonraki adımın planlanmamış olması yahut planlanırken girişimciden fikir ve öneri alınmamasıdır.
Öte yandan bazı girişimler ise her şey mükemmel olmasına rağmen yine de sendeleyebilir, düşebilir, düştüğü zaman kalkamayabilir yani ne yapılırsa yapılsın bazı girişimlerde beklenen sonuç alınamaz. Böyle durumlarda bir AR–GE çalışması gerçekleştirilmelidir.
Yeri gelmişken belirteyim, Türkiye’deki yatırım ağlarının bence en büyük eksiği ARGE‘den yoksun olmalarıdır. Hatta öyle ki bu konu üzerine yani problemin kaynağına yönelik akademik bir tez bile hazırlanabilir.
Markalaşamama Problemi
Türkiye ekonomisinin kan ağlamasında üçüncü ve en önemli etken ise markalaşamamaktır. Büyük yatırımlarla geniş bir hedef kitleye hitap eden projeler üretiliyor. Gayet güzel. Lakin bu projenin markalaşması konusunda gereken adımlar atılmıyor.
Bir projeye çok para harcanması, bir projenin geniş bir müşteri kitlesine sahip olması veya bir projeyi hayata geçirmek için onlarca hatta yüzlerce kişinin çaba sarf ediyor olması o projenin/girişimin tutması için yeterli değildir.
Genelde yeterli sanılıyor. Ama bu koskoca bir yanılgıdır.
Siyasetin Marka Yönetimine Etkisi
Yarım asırlık markaların geleneksel ilerleme stratejilerinin temelinde siyaset vardır. Yani bu markalar genelde siyasi duruma göre şekil alırlar. Buna bir nevi mecburdurlar.
Belki oradan bakınca bu bahsettiğim şaşırtıcı gözüküyordur. Hatta inanamıyor olabilirsiniz. Ama ne yazık ki bu devirde dahi geleneksel anlayışla yani patron odaklı yönetilen markalar, sırtlarını yaslayacak güçlü bir siyasi yapı arıyorlar. Fakat bir marka, kesinlikle siyasi gündeme göre hareket etmemelidir. Çünkü markanın amacında, tüketiciye bir şeyler vermek vardır. Yani ürün veya hizmet, kısacası ürettiği her neyse marka hedef kitlesine onu vermek zorundadır. Çünkü marka, aynı zamanda tüketiciyi tatmin etmek zorundadır. Ama birçok marka bunu yapmak yerine siyasete sırtını dayamayı tercih ediyor.
İnanın ki dışarıdan her şey mükemmel gibi gözüken ve tüketicinin zihninde belli bir kalite algısına sahip nice marka hala eskimiş yöntemlerle ve siyasi desteklerle ayakta. Tabi buna ayakta olmak denir mi bilemiyorum. Çünkü bu şirketler kaba tabirle “sermayeden yiyen dükkân” durumundadır. Tabela üniversiteleri diye tabir edilen yapılar, cepten / sermayeden yiyen ve sırtını siyasete dayamak zorunda olan işletmelerin başında gelmektedir. Prestij ve siyasetle iç içe olmak için açılan fakat ilk 10 yılda kendi kendini döndürecek düzeye ulaşamayan nice tabela üniversitesi bir süre sonra kapatılıyor. Olansa bu ülkenin gençlerine, ekonomisine ve üretimine oluyor.
Girişimci Olacaklara Son Tavsiyem
Tüm bunlara bakınca Türkiye ekonomisinin ve yerli markaların global markalarla yarışacak düzeyde olmadığını görüyoruz. Daha da kötüsü Türkiye ekonomisi halen yeni nesil medya yahut dijital markalaşma gibi yeni nesil marka yönetimi hususlarında adaptasyon sürecini tamamlayabilmiş değildir.
∴
Yazı bitirmeden önce ilginç bir veri paylaşmak istiyorum. Bir araştırmaya göre Swarm’da dünya genelinde 10 milyar check-in yapılmış. Bu yer bildirimlerinin 2,5 milyarı ise Türkiye’de yapılmış. Bu bile tek başına bize birçok fırsatın olduğunu fısıldıyor lakin biz önümüzdeki gerçeği dahi göremiyoruz. Çünkü unuttuğumuz bir şey var; sektör çok geniş ve akışkan. Günümüz piyasasında her an yeni bir oyuncu çıkıp diğerlerinin önüne geçebiliyor. Ki bu oyuncu diğerlerine benziyor dahi olsa öne geçmesi mümkün olabiliyor.
Öte yandan nedense herkes “Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok” mantığıyla hareket ediyor. Bana kalırsa keşfedilmiş olanı keşfetmeye çalışmak daha doğrusu keşfedilmiş olanda gözden kaçanları görmek önemli bir maharettir. Eğer öyle olmasaydı Swarm, Periscope, Snapchat gibi mecralar hayatımıza girmezdi. Diğer bir deyişle; nasıl olsa Facebook ve Google bize tüm olanakları sunuyor diye düşünülseydi yeni mecralar doğmaz ve yeni nesil medya birkaç sene içinde tarih olurdu.
Bu kapsamda girişimciler ve melek yatırımcılar için son bir önerim var. Bu sektörler (yeni medya, sosyal ağ, internet girişimleri) daha uzun yıllar hayatımızın merkezinde olacak. Size tavsiyem; ona göre pozisyon alın ve harekete geçin!
Güncel makaleler, sektörel haberler ve ücretsiz etkinlikler için mail listemize abone olun.